Bağ Dokusu Nedir? (Veteriner Histoloji)

BAĞ DOKUSU

MEZODERMDEN KÖKEN ALIR (başın bağ dokularının bir kısmı ektodermden köken alan nöral kristada gelişir). Organizmada en yaygın bulunan doku tipidir. Epitel hücreleri birer yüzleri ile bağdoku ile temas halindedir. Kas hücrelerinin arasını doldurur. Bu konumu ile epitel hücrelerin ver kas hücrelerinin beslenmesine aracılık eder.  Kemik ve sinir dokuda kan damarları ile bu doku derinliklerine girer.

•Destekleyici ve şekil vericidir.
•Dokuları birbirine bağlayarak organların oluşmasına katılır.
•**Yapısal bileşimi bakımından bağ dokusu üç alt bileşene ayrılır: hücreler, lifler ve temel madde.
•Amorf hücrelerarası temel madde, hücreleri bağdokusu liflerine bağlamada rol alan glikoproteinlerin ve proteoglikanların bir bileşim olup renksiz,  saydam ve homojendir.
•Fundamental sübstans özelliktedir.
•Görevlerinden birisi; organizmada meydana gelen doku kayıplarını telafi etmektir.
•Hücresel ve humoral savunma sistemi ile organizma zararlı etkenlere karşı korunması da bu dokunun görevidir.
•Bağdokusu içerisinde çok farklı işlevleri olan hücreler bulunmaktadır. Bunların kir bölümü kendisine aittir, bir kısmı ise kan dokuda bağ dokuya geçen hücrelerdir. Aynı zamanda kan yapan organların temelini de retiküler türde bağ dokusu oluşturmaktadır.
BAĞDOKUSU HÜCRELERİ

1. MEZENKİM HÜCRELERİ: Embriyona dönemde mezodermin farklılaşması ile oluşan ilk hücre grubudur. Yıldız şekillidirler. Sitoplazmalarında taşıdıkları vimentin filamanı sayesinde bi şeklilerini korurlar. Çekirdek büyük ve ökromatiktir. Hızlı bölünme ve diferensiyasyon gücüne sahiptirler. Bunların farklılaşması sonucu: destek dokuları ve kasdokusu meydana gelir. Erişkin organizmalarda gevşek bağ dokularda bulunur. Kan damarlarının özelikle de kapillarlar ve postkapillar venüllerin yakınlarında bulunan hücrelerdir. Bundan dolayı perisitler, perivasküler hücreler veya adventisyal hücreler olarak da bilinirler.

Bu hücreler gerekli durumlarda aktifleşip bölünerek çoğalırlar ve farklı hücrelere dönüşebilirler (fibroblast, endotel h. Ve damar düz kas h.).

2. Retikulum Hücreleri: Yıldızımsı hücrelerdir. Sitoplazmik uzantıları her tarafa doğru uzanırlar. Komşu hücreler bu uzantıları ile bağlantılara yaparak bir ağ şekillendirirler. Hücrelerin gövdeleri ve uzantıları retikulum iplikleri ile desteklenmiştir. İplikler hücreler ile çok sıkı bir ilişki içerisindedir ve bu durun ışık mikroskobunda ipe asılmış çamaşır görüntüsü vermektedir.

* Ökramatik ve yuvarlak çekirdek taşırlar.

* Kan yapan organların çatısını oluştururlar.

* Diğer hücrelere  (yağ, kan vb) farklılaşabilirler. Çok az fagositoz özelliği vardır, ama bakterisit etkileri yoktur.

3. Fibroblastlar: En fazla ve en yaygın bulunan hücrelerdir. Lifleri ve amorf temel maddeyi sentezlemekle görevlidir. Şekilleri düzensizdir. Yassı, oval veya uzanımsı şekillerde görülür.

•Hücerelerin aktif ve durgun olmak  üzere iki hali vardır: aktif olanlar sentezledikleri madde içerisinde rast gele dağılmış olarak bulunurlar ve FİBROBLAST adını alırlar. Olgun veya durgun hücrelere ise FİBROSİT denir.
•Aktif fibroblastın bol ve düzensiz dallanmış bir sitoplazması vardır.

Ovoid, büyük ve mat boyanan ince kromatinli ve belirgin bir nukleoluslu bir nukleusa sahiptir. Sitoplazma GER’dan zengindir, Golgi koplexi iyi gelişmiştir.

Fibrositler daha küçüktürler ve iğ şeklilidirler. Daha az sitoplazmik uzantıya sahiptirler, RER daha az sayıdadır, çekirdek küçük ve uzundur. Uygun şartlarda uyarıldığı zaman fibrositler fibroblastlara farklılaşabilirler. Yara iyileşmesi sırasında bu olar kolayca gözlenir. Burada miyofibroblastlar da önemli rol alırlar.

•Fibroblastlar kollagen, retiküler ve elastik lifler ile temel maddenin glikozaminglikan ve proteoglikanlarını sentezlemekle görevlidirler.
•Erişkin bağdokularda fibroblastlar ender olarak bölünürler. Mitozlar sadece dokunun bu hücreye gereksinimi olduğu durumlarda olur (bağdokusu hasarlar vb. durumlarda).

4. Makrofajlar: Fagositik özelliği olan hücrelerdir. Monositlerin farklılaşması ile meydana gelirler.

MONOSİT = ?

Makrofajlar esas olarak kemikiliğinde yer alan öncül hücrelerden köken alırlar ve dolaşım kanında monositler olmak üzere farklılaşırlar. İkinci aşamada bu hücreler içinde olgunlaştıkları bağdokuya göç ederler ve makrofajlar adını alırlar. Doku makrofajları gittikleri bölgelerde çoğalabilirler.

Makrofajlar iri hücrelerdir. (30mikron)

•Aktifleşme sırasında irileşmekle kalmaz değişik şekiller de alabilirler. Yüzeylerinde değişim faktörlerinden çok sayıda oluşumlar meydana gelir. Bu değişim faktörleri sayesinde güçlü hareket edebilirler ve zararlı unsurları yakalayıp etkisi hale getirirler. Golgi iyi gelişmiş olup RER’un sayısı oldukça fazladır.
•Çekirdekler çentiklidir ve ekzentrik yerleşim gösterir.
•Sitoplazma duruma göre primer ve sekunder lizozomlardan yana zengindir.
•Lizozomlarda bulunan hidrolitik enzimler her ne kadar birçok hücresel unsuru sindirebilse de mikropları öldürme gücüne sahip değillerdir. Bu işi hücrelerde yapılan hidrojen peroksit  yapar. Peroksitin bir bölümü mikrobun içerisinde bulunduğu heterofajik vakuole geçer ve bunun içerisinde bulunan mikropları parçalayıp sindirir.
•Makrofajlar aynı zamanda bağışıksal yanıtın meydana gelmesinde de rol oynamaktadırlar. Bu hücreler antijen özelliğindeki yabancı maddeleri fagosite edip parçalar, ve bunları sitoplazmik uzantıları ile T ve B-lenfositlere ulaştırırlar. İşte bu antijenler T- ve B-lenfositleri aktive eder ve adı geçen hücreleri tam anlamı ile bağışıksal yanıt üreten hücre haline gelmesini sağlarlar.
•Makrofaj ve lenfositler karşılık olarak etkileşim içerisindedirler. Antijenleri işleyen makrofajları lenfositlerin tanıması koaydır. Bu hücrelerin etraflarında toplanıp aktifleşirler. Antijen alıp aktifleşen makrofajlar MONOKİN denen maddeleri salarak uzakta bulunan lenfositleri indirekt olarak etkilerler. Bunun tersi ise T-lenfositlerin salgıladığı LENFOKİN denen madde ile makrofajlar uyarılarak yangı bölgesine göç ettirilirler.
•Makrofajlar bir bölgedeki antijenleri yok etmede yetersiz kalırsalar büyüyerek EPİTELOİD HÜCRELERİ; veya bir araya gelip kaynaşarak YABANCI CİSİM DEVHÜCRELERİ oluştururlar.
•Bağdokuda yerleşik olan makrofajlara histiyositler de denir.
Makrofajlar Sistemi
•Tüm organizmada dağılmış olarak bulunan bir çok organda mevcut olup MONONUKLEAR FAGOSİTİK SİSTEMİ oluştururlar. Belli bölgelerde makrofajlara farklı isimler verilir:
•Kupffer h.,
•Mikroglia h.,
•Osteoklastlar vb.

Bu hücreler birbirlerinden çok uzaklarda olsalar bile aynı işi yaptıklarından bir sistem olup MAKROFAJLAR SİSTEMİ diye adlandırılır.

•Monositten makrofaja geçişde protein sentezinde ve hücre ebatlarında  artma olur. Lizozomların, mikrotubullerin ve mikrofilamanların sayısındaki artışın yanı sıra golgi aygıtınında da artış olur.
•Makrofajların ana görevi, partiküllerin yutulması, lizozomlar tarafından sindirilmesi ile savunma ve onarım fonksiyonlarında görev alan çok çeşitli maddeler salgılamalarıdır.

5. YAĞ HÜCRELERİ: Mezenkimden köken alırlar, yağ depo eden ve ihtiyaç durumunda kan verebilen bağdokusu hücreleridir. Bu hücreler kanla kendilerine ulaşan lipoprotein kuruluştaki maddeleri esterleştirerek NÖTÜR YAĞLARA dönüştürüp sitoplazmalarında depo ederler.

•Yağların salınımından lipazlar görevlidir (yağ asitleri oluşur).
•Misel,
•Şilomikron,
•Lipoprotein lipaz,…..
•Yağ hücreleri karbonhidratlardan nötral yağlar sentezleyebilirler. Bu işlem insulin hormonunun kontrolü altındadır.
•Organizmada metabolik aktiviteleri, renkleri ve dağılımlarına göre 2 tip yağ dokusu vardır:
•BEYAZ VE ESMER YAĞ DOKULARI
•BEYAZ yağ dokuyu oluşturan hücreler yalnızca büyük bir yağ vakuolüne sahiptir, bunlar organizma için ana enerji depolarıdır. Uniloküler yağ dokusu olarak da bilinir. Bu dokunun rengi beslenmeye bağlı olarak yağ damlacığında ermiş olan karotenoitlerin miktarına göre, beyazdan koyu sarıya kadar değişebilir.
•Yetişkinlerde hemen hemen tüm yağ dokusu beyaz yağ doku türdendir.
•Göz kapakları, penis, skrotum ve lobulü hariç kulak kepçesi hariç tüm vücutta yağ dokusu mevcuttur. Yaş ve cinsiyet yağ dağılımını tayin eder.
•Yeni doğmuş canlılarda unilokuler yağ dokunun kalınlığı tüm vücutta aynı kalınlıktadır.
•Bu dokuyu oluşturan hücreler 50-150 µm  çapındadırlar. Histolojik preparat hazırlanması sırasında yağ vakuolü eridiği için hücrenin içi tamamen boş ve çekirdek kenara itilmiş olarak görülmektedir. Çekirdeğin kenara itilmesinin ana sebebi hücre sitoplazmasını dolduran yağ damlacığının basıncıdır.
•Esmer yağ dokusu (Multiloküler yağ dokusu): bu dokunun hücreleri birden fazla vakuol ve çok sayıda mitokondrion içermektedir. Uyarıldığında depolanmış kimyasal enerjiyi ısıya dönüştürür.
•Mitokondrionlar içerisinde çok miktarda sitokrom oksidaz içerirler. Dokuya esmerliği veren de bu enzimin varlığıdır.
•Yağ hücrelerinde sitoplazmaları içerisinde yağlı maddelerle birlikte lipokrom da bulunmaktadır.
•Yağ hücrelerinde depolanan başlıca lipidler yağ asitleri ve gliserolün esterleri olan TRİGLİSERİDLERDİR. Bu hücrelerde depo edilen yağların kaynağı yenilen besin maddeleridir. Bir kısmı şilomikron trigliseridler şeklinde yağ hücrelerine getirilirken diğer bir kısmı ise karaciğer hücrelerinde sentezlenip yağ dokusuna getirilmiş VLDL’lerdir.
•Şilomikron: 3 µm  çapındadır. Bu partikül bağırsak epitelinde yapılıp plazma ve mezenterik lenf yolu ile taşınırlar.
•Yetişkinlerdeki şişmanlık, unilokuler yağ dokusu hücrelerinin normalden daha fazla yağ biriktirmesi ile meydana gelebilir. (=hipertrofik obesite).
•Adiposit sayısının artışı ise HİPERPLASTİK OBESİTE diye bilinir.

6. MAST HÜCRELERİ: ŞEKİLLERİ ovalden yuvarlağa kadar değişen bağ doku hücreleri olup sitoplazmaları bazofilik garnüllerler dolu, çapı 20-30 µm  olan hücrelerdir. Çoğunlukla sitoplazmalarındaki granüller çekirdeği maskeler ve merkezdedir.

* Toluidine mavisi, metilen mavisi, thionine vb. bazik boyalarla boyandıklarında boyanın rengi olan mavi değil de mor-kırmızı-menekşe renginde görülürler. Bu olaya METAKROMASİ denir.

•Mast hücre granülleri heparin, histamin, serotonin, prostoglandin, triptaz, kimaz, eozinofik kemotaktik faktör (ECF-A) vb. maddelerde taşımaktadırlar.
•Mitokondri, bağısız ribozom az, Golgi aygıtı iyi gelişmiştir. Golginin iyi gelişmesinin sebebi proteoglikanların yapısında karbonhidratların çok miktarda bulunması ve bu maddelerinde bu organel tarafından sentezlenmesidir.
•Mast hücreleri mitozla çoğalabilirler,  mezenkim ve fibroblastlardan da farklılaşabilirler.
•Organizmada yaygın olarak bulunurlar ama daha çok dış ortamla direkt veya indirekt bağlantılı organlarda daha yoğun olarak bulunurlar. Sindirim sistemi, solunum sistemi, deri, ……
•Bağ dokularında en az iki tip mast hücresi vardır. Bunlardan deri ve organ serozaları bulunanı BAĞDOKU MAST HÜCRESİ (CTMC), ve granül içeriğinde çoğunlukla antikoagulan olan heparin taşırlar.
•Diğeri mukozalarda bulunan (MMC) ve granül içeriğinde kondroitin sülfat bulundururlar hücrelerdir.
•Mast hücrelerinin yüzeyinde plazma hücreleri tarafından üretilen IgE için spesifik reseptörler bulunmaktadır. IgE’lerin çoğu mast hücreleri ve bazofillerin yüzeyinde sabitlenirler öok az bir kısmı plazmada kalır.

7. PLAZMA HÜCRELERİ: Plazma Hücreleri (plazmasitler): Plazma hücreleri vücudun bir çok bölgesinde bağ dokuda yerleşik ve sayıları az olan hücrelerdir. Organizmanın zararlılara karşı iki şekilde kendini savunması söz konusudur.

1.Fagositoz yolu ile savunma (makrofaj – mikrofalar)
2.Hücresel bağışıklık yolu ile savunma.

Organizmada hücresel  immuniteyi (Celluler) T-lenfositlerin bir alt grubu olan SİTOTOKSİK T-lenfositler,  salgıladıklar lenfotoksin denen maddelerle zararlı unsurları eritip yok ederek yapmaktadırlar.

* Sıvısal (Humoral) savunmayı ise B-lenfositlerin farkıllaşması ile meydana gelen plazma hücreleri üstlenmiş durumdadır. Plazma hücreleri, sentezleyip salgıladıkları antikorlar (bağışıklık maddeleri) zararlı unsurlarla (bakteri, virus, parazit vb.) birleşerek onları etkisiz hale getirmektedirler.

* Plazma hücreleri makrofaj ve mikrofajların aksine hareketsiz hücrelerdir. Bunlar ürettikleri antikorları dolaşım sistemine verirler. Plazma hücreleri normal şartlarda lenf ve kanda ya hiç bulunmazlar yada çok az olarak rastlanır. Hücrelerin büyüklükleri farklıdır.

* Granülsüz sitoplazmaları kuvvetli bazofildirler. Bazofilik görülmesinin sebebi endoplazmik retikulum, ribozom ve poliribozomların fazla olmasıdır.

* Çekirdek iri olup bir kenara daha yakındır (ekzentrik yerleşimli) ve çekirdek içerisinde heterokromatin alanları çekirdeğin kenarlarına yerleşerek çekirdeğe araba tekerliği görünümü kazandırırlar.

* Plazma hücreleri kanda bulunan antikorları sentezlemekle görevlidirler. Antikorlar antijenlerin penetrasyonuna tepkime olarak organizma tarafından üretilen spesifik globulinlerdir.

* Her antikor, üretim nedeni olan antijen için spesifiktir ve spesifik olan antijenle reaksiyona girer. Bununla birlikte benzer moleküler konfigürasyonda olan antijenle de çapraz reaksiyona girerler. Antikor-antijen reaksiyonu neticesi önemlidir. Yani antijen tarafından meydana getirilen zararların nötralize edilme kapasitesi önemlidir.

* Plazma hücreleri ender olarak bölünürler ve yaşam süreleri 10-20 gün kadardır.

8. Pigment Hücreleri: her çeşit bağ dokuda bulunmaz. En çok iris, koriyoidea, piyamater ve dermisde bulunur.

Melanositler melanin yaparlar.

BAĞDOKUSU ŞEKİLSİZ TEMEL MADDESİ: Temel madde temel olarak iki unsurdan oluşur.

1-) Bağdoku İplikleri

2-) Şekilsiz Temel Madde

* Bu maddelerin oranlar bağdoku türlerine göre deşiklik göstermektedir.

* Heparin dışındaki bağdokusunun amorf temel maddesi ve lifsel unsurları FİBROBLASTLAR tarafından yapılmaktadır.

NOT: Embriyonal bağdokularda temel şekilsiz madde mezenkim hücrelerince yapılmaktadır.

•Bağdoku iplikleri:

1.) Kollagen, 2.) Retikulum, 3.) Elastik ipikler.

1.) Kollagen: Kollagen iplikler glikoproteinlerin bir tür olan kollagenlerden meydana gelmişlerdir. Bu iplikler bulundukları doku türüne göre farklı hücrelerce sentezlenmektedirler.

-fibroblastlar,
-Kondroblastlar,
-Osteoblastlar.
•Kollagen ipliklerin tanımlanmış 12 türü bilinmektedir. Bunların tümünün ön maddesi TROPOKOLLAGEN’dir. Tropokollagen molekülleri birbiri etrafına sarmallaşmış alfa zincirleri denen 3 iplikçik şeklinde polipeptid molekülünden oluşur. Bu moleküllerin kimyasal yapıları farklı olabilir.
•Kollagen yapımı zamanında temel maddeye verilen tropokollagen mol.leri IV-XII. tip kolagenlerde özel bir şekillenme göstermeyip ipliksel makromolekül düzeyde kalırlar.
•I, II ve III. tip kollagenlerde tropokollagen molekülleri özel bir konumda peşpeşe ve yanyana dizilerek MİKROİPLİKÇİKLERİ veya MİKROFİBRİLLERİ oluştururlar. Bu yapı enine bantlaşmaya sebep olmaktadır. Mikrofibrillere sadece kollagen yapımı sırasında rastlanır.
•Mikroiplikcik ve iplikciklerde bantların toplamı 64nm kadardır. I ve III. tip kollagenlerde bir miktar kollagen iplik bir araya toplanarak değişik kalınlıklarada KOLLAGEN iplikleri oluştururlar. Bu iplikciklerin bir arada tutulmasını proteoglikanlar ve glikoproteinler yapar.
•Tip-I kollagen: 1-12 mikron, tip-III kollagen 0.5-2 mikron kalınlıktadır. En bol bulunan türdür. Dermis, tendo, organ kapsülü, fibröz kıkırdak, kemik ve dişlerde görülen kollagen türüdür.
•Tip-II  kollagen iplikçik düzeyde kalmaktadır. Demetleşmeyen tip-II kollagen hiyalin ve elastik kıkırdakta görülür.
•Tip-III kollagen demetleşmez. Tip-III kollagen 0.5-2 mikron kalınlıktadır. Bazal membranlarda, ve kan yapan organlarda bulunur. Bu tür kollagen ipliklere RETİKULUM İPİKLERİ de denir.
•Tip-IV kollagenler; erişkin bazal membranların bazal lamina katmanında rastlanır.
•Tip-V kollagen; yalnızca plasenta bazal membranlarında bulunur.
•Kollagen iplikcikler ancak EM de görülebildikleri halde iplikler ışık mikroskopta görülebilir.
•Kollagenler esnek değillerdir. Esnemezler ama eğilip bükülebilirler.
•Kollagenler eritilince JELATİNE dönüşürler. Ağır maden tuzları ve tanenle işlem görünce kollagenler dayanıklılık kazanır. (kösele sanayii)

2.) Retikulum İplikleri: Tip-III kollagenlerden meydana gelir. Çeşitli yönlerde anastomozlar oluşturup geniş aralıklı ağ oluştururlar. Retikulum ipliklerinde daha az iplikçik bulunmakla birlikte bu ipliklerin kalınlıkları da incedir (45nm). Bu iplikler gevşek biçimde demetlenirler ve aralarında daha fazla miktarda proteoglikan(heparan sulfat) ve glikoprotein (fibronektin) bulunur. Bu iplikler gümüş tuzları ile iyi boyanırlar. (Argirofil iplikler)

•Elastik ipiklerin uzayıp kısalmaları bu aminoasitler sayesindedir. Elastinin öncü maddesi olan proelastin maddesi fibroblastlar ve az olarakda düz kas hücreleri tarafından sentezlenir. Bu unsurlar hücreler arası boşlukta polimerize olur ve iplik düzeyini alırlar.
•Klasik preperatlarda gözlenmezler. Bunun için orsein veya rezorsin-fuksin boyaları ile boyamak gerekir.
•ŞEKLİSİZ TEMEL MADDE: Miktarı ve bileşimi bağdokusunun türüne göre değişir. En bol gevşek bağdokusunda bulunur. Şeklisiz temel maddenin büyük kısmını amino şekerler, şeker asitleri, uronik asit içeren polisakkaritler oluşturur. Polisakkaritler glikozaminoglikanlar olarak tanımlanır. Bunlardan en bol ve serbest olanı hiyaluron asiti’dir.
•Bunun dışındakiler proteinler bağlı olarak bulunurlar, proteoglikan adı verilir.
•Temel maddenin sol / gel hal ayarlanmasını dolaşımla gelen Na iyonları ayarlamaktadır. Az miktarda plazma bulunur. Bunun içerisinde hormonlar, iyonlar, besin unsurlar, vb. yapılar yerleşiktir.
•Proteoglikanlar bağdokuların yanında destek dokularda da bulunurlar (kemik, kıkırdak vb). Proteoglikanlar genellikle bağdoku ipliklerinin yapısında ve çevresinde toplanarak bunların organizasyonunu sağlarlar.

Başlıca Proteoglikanlar:

-Dermatan sülfat,
-Kontroitin sülfat,
-Keratan sülfat,
-Heparan sülfat.

* Başlıca glikoproteinler:

-Fibronektin,
-Laminin (bazal laminada bulunur ve epitel hücrelerinin bazal membrana bağlanmasında rol alır),
-Kondronectin (kıkırdak- kondrositlerin tip II kollagene bağlanmasını sağlar).
•Hücre membranlarındaki fibronektin reseptörlerine integrin denir.
•Fibronektinler; fibroblast,
•Kondronektinler; kondroblast,
•Osteonektinler; osteoblastlar,
•Laminin; (muhtemelen – epitel h.leri) tarafından sentezlenir.
•BAZAL MEMBRAN: Bütün epitel hücreleri altlarında bulunan bağ doku ile temas halindedir, bunların bazal yüzeylerindeki, tabaka benzeri ekstrasellüler yapıya BAZAL MEMBRAN denir. İki katmandan oluşur:

1.) Bazal lamina        lamina rara ve l. densa

2.) Retiküler lamina.

Bazal laminanın temelini laminin, entaktin, fibronektin türünde glikoproteinler ve heparan sülfat ve kondroitin sülfat gibi proteoglikanlar oluşturur. Laminin epitel hücrelerini fibronektinde retiküler laminayı lamina densaya bağlar.

•Bazal membran geçirgen bir membrandır. Bağlayıcılık görevi yanında damarsız epitel hücreleri ile damardan zengin bağdokusu arasında madde alış-verişine aracılık eder. Bu geçirgenlik bazal membranda bulunan proteoglikanlar sayesindedir.
•Bazal membran gümüşleme (siyah) ve PAS (kırmızı) boyamaları ile ayırt edilir.

BAĞDOKU TÜRLERİ:

BAĞDOKULAR taşıdıkları hücrelerin, ipliklerin, şekilsiz temel maddenin miktar ve organizasyonlarınındaki farklılığına göre alt birimler ayrılmaktadırlar.

1- mezenkim bağdokusu,

2- müköz   “          ,

3- gevşek   “      ,

4- kompakt  “      ,

a)Düzenli sıkı bağdoku

b)Düzensiz “      “

5- retiküler   “      ,

6- yağ dokusu.

1- Mezenkim Bağdokusu: embriyonal dönem ve fötal dönemin ilk yarısında bol olarak bulunur. Embriyonal dönemde tamamen ipliksizdir, fötal dönemle birlikta kollagen iplikler oluşmaya başlar.

 

2- Müköz Bağdokusu: mezenkim dokunun gelişmiş halidir. Fötal dönemin 2. yarısında bulunur. Wharton peltesi buna iyi bir örnektir.

3- Gevşek Bağdokusu: müközün faklılaşmış halidir. Erişkin organizmalarda en bol ve yaygın olan tiptir. Bu dokuda temel madde çoğunlukta bulunur. Deyrek olarak elastik ve kollagen iplikler bulunur.

Retikulum ipliği pek bulunmaz ancak bu doku ile komşu olan hücreler arasındaki sınırda bol olarak bulunur. Şekilsiz maddesi bol olduğu ve bu maddenin su turma kapasitesi yüksek olduğu için, gevşek bağdoku organizmanın su metabolizmasında önemli rolü vardır.

4-Sıkı Bağdokusu: Bu tür dokuda bağdokusu hücreleri az buna karşın bağdoku temel maddesinin lifsel unsurları çok fazladır. İpliklerin dizilimine göre:

a)Düzenli sıkı bağdoku
b)Düzensiz sıkı bağdoku, diye ikiye ayrılır.

5- Retiküler Bağdokusu: bu dokunun en önemli özelliği hücrelerden oldukça zengin olmasıdır. Yapının esasına retikulum hücreleri ve onun etrafında terleşik olan retikulum iplikleri oluşturur.

•Kan yapan organların çatısını oluşturur. Bu çatının parenkimasında elastik ve kollagen iplikler bulunmaz.

6- Yağ Dokusu:   daha önce anlatıldı.

www.www.labvet.club

Yorumlarınız Bizim İçin Değerlidir.

Yorum yapmayı unutmayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir